29 Mart 2016 Salı

Gecikmeli İlk Ay.. :)




    Madrid'e dair ilk izlenimlerimin "Sıcaklık" olduğunu söyleyebilirim. Biraz benim şansım, biraz buraya gelirken aldığım dualar, biraz da buranın sıcaklığı..
Yolculuğum esnasında korktuğum şeyleri yaşamamam, ilk olarak beni kazandı sanırım. Akıcı bi' İngilizcem olmadığı ve İspanyolca bilmediğim için; ve İspanyol polisinin havaalanında insanları zorlayıcı sorular sorup terlettiğini duyduğum için pasaportuma bakılıp, bagajımı kaybetmeden teslim alıp (ki bu da en çok korktuğum ikinci şeydi) ev arkadaşım Denis'i elinde 'Bahar' yazılı kartonu gördüğümde her şeyin iyi gidiceğini anlamıştım. Zira Denis'i bulamamak üçüncü en korktuğum şeydi çünkü herhangi bi' haberleşme ağına sahip değildim o an :)
   Bi'çok kişiye anlattım diğer ev arkadaşım olan Irini'nin beni kucak dolusu karşılayışını. Havaalanından sonra eve gelip çantalarımı bıraktık ve çalışıcağım tiyatroya geçtik. Irini, yıllardır görmeyip sürpriz bi' şekilde karşıma çıkan dostum gibiydi karşılarken beni. Zira Viviana'da da aynı kucaklamayı gördüm  "Burası senin evin" derken. (Viviana, gelmeden önce yazışmalarımı yaptığım kişi.) Gerçekten de öyle oldu. Residui'yi çok benimsedim. Her köşesini ayrı seviyorum.  Yaptıklarını seviyorum, çalışmalarını, burda yer almayı. Benim için yeni bi' tiyatro kültürü, yeni bi' tiyatro anlayışı.
   Benim için tek sıkıntı sohbet edemiyo olmak. İngilizce için yeterli kelime haznesine sahip değilim, İspanyolca'yı da adım adım öğreniyorum. Gerçi bi' aya göre çok iyi olduğumu söylüyolar hem tiyatroda, hem gittiğim kursta. Çünkü kendimce temel ifadeleri ve grameri çalışıyodum ve çalışıyorum. Burası benim karşıma çıkan, karşılıksız bi' fırsat. Ben de kendime katabildiğim her şeyi en güzel şekilde katıp dönmek istiyorum.
   Madrid'e gelmeden önce kültürleri, yemekleri, fiyatları konusunda biraz araştırma yapmıştım. Ben tamamen farklı bi' ülkeye gidiceğimi baştan kendime "mıh"ladığımdan, sanırım şaşırdığım şeyler az kalıyo. Hiç yok değil elbet :) Mesela karşılaşabiliceğim rahatlıklarla ilgili konuşmalar yapılmıştı ama kadın erkek anadan doğma birbirlerinin yanında soyunduklarını görünce hafif bi' şaşkınlık geçiyo içinizden. Ama sonra insanlara bakıyosunuz, kimse birbirine yiycek gözüyle bakmıyo ya da kimse birbirinin cinsel organlarıyla ilgilenmiyo, absürd şakalar yapmıyo vs.. Bişey istemekten çekinmiyosunuz çünkü önemli olan ilk olarak sizin ne istediğiniz ya da istemediğiniz. Ya da acaba yanlış anlar mı diye daha az çekiniyosunuz zaten yanlış anlarsa ya da bişeyi yapmak istemezse net bi' şekilde söylüyo. Gerçi benim gibi hassas bi' insansanız burda ölmeye karar verseniz bile birileri bi'şeyleri yanlış anlar mı diye düşünürsünüz sanırım :)
   Benim alışmam çok zor olmadı. Çünkü evimi sevdim, ev arkadaşlarımı sevdim, çalıştığım insanları sevdim. Madrid'i sevdim, insanların samimiyetini ve yardımseverliğini, güleryüzlülüğünü sevdim. Tanımadığınız insanlarla ahbap olmanız çok kolay, zaten konuşkan insanlar, e siz de karşılık veriyosanız sohbet ortamı tamam demektir :)  Benim çevremde ve bu vakte kadar gittiğim her yerde karşılaştığım için rahatlıkla söyleyebilirim ki; market, bakkal,telefoncu, kuaför, bizim oralardaki milyoncu pazarlarlarını andıran büyük 'Ne ararsan var' dükkanları, nerdeyse her sokakta eczane, sık sık veteriner, yürüyüş mesafesinde metro durakları burdaki yaşamı kolay kılıyo. Genelde bakkal ve 'Ne ararsan var' dükkanları birleşik dükkanlar. Yani yalnızca ekmek almaya girip kendinizi içeri girmekten alıkoyamadan, çıkışta elinizde bi'kaç torbayla eve dönmeniz mümkün çünkü albenisi yüksek objeler dolu:) Japonlar burdaki satış dükkanlarının çoğunda. Bu bahsettiğim bakkal ve telefoncu gibi mağazaların sahipleri ya da çalışanları genelde Japonlar :)
    Benim burdaki yaşamımı tüm bunlar dışında ev arkadaşlarım kolay kılıyo. Ne zaman "of" diyicek gibi olsam hep yanıbaşımdalar. İlk haftamda her yere onlarla gittim. Metroyla İspanyolca dersime giderken, belediye kaydına giderken hep onlarlaydım. Zaten projenin genelinde size ait bi' danışmanınız oluyo ve bu ilk alışma dönemlerinde yanınızda oluyo. Benim danışmanım ev arkadaşlarım gibi oldu. Normal danışmanımız da var elbet, genel toplantılar yapıyoruz. 2.haftamda kendim gidebiliceğimi söyleyerek, ilk denememde de biraz saflığıma gelip ter dökerek derslere ve gitmem gereken yerlere kendim gitmeye başladım.
   EVS'te sizin için her şey düşünülmüş. Zorda kalıcak, kendinizi kötü hissettiricek bi' durumla karşılaşıcağınızı düşünmüyorum. Bu elbette sizin davranışlarınız ve olaylara bakışınızla da alakalı. Mesela şunu anlatıyım: EVS'te, Ulusal Ajans'ın düzenlediği, katılmanız gereken 5 gün süren bi' eğitim var ve bu bulunduğunuz yer dışında oluyo. Benim Plasencia diye bi' yerdeydi. Madrid'e trenle 2 buçuk saat kadar uzaklıkta. Ev arkadaşım Denis'le istasyona kadar geldik, ve ben yanlış trene binip, yanımdaki yolcudan yanlış tren olduğunu öğrenip, ilk bindiğim istasyona geri dönüp tekrar birilerine sorup, en son güvenliğe gidip, ordan seyahat bürosuna gidip biletimi erteletmek ve diğer treni 2 buçuk saat kadar beklemek zorunda kaldım. Güvenlik ve acenta konuşmalarını telefondan 'Translate' kullanarak yapmak durumunda kaldım ve telefonumun şarjı hızlı bi' şekilde tükeniyodu, beklerken şarj edicek bi' yer bulamamıştım. İspanyol insanı gerçekten hoşgörülü ve yardımsever. Mağdur etmediler, biletim ücretsiz ertelendi ve tekrar herhangi bi' problem yaşamıyım diye gittiğim başka bi' güvenlik, beni neredeyse binmem gereken trenin kapısına kadar götürdü. Saat 14.00'da diğer gönüllülerle orda olmam gerekirken 21.00'da gidebildim. Denis'i durumdan haberdar etmiştim çünkü ordakilerin bunu bilmesi gerekiyodu. Tahmin ettiğim üzere telefonumu trende şarj edebildim ve rahat bi' yolculuk sonrası Plasencia'ya vardım. Ben, kalıcağımız hotele kendi imkanlarımızla varıcaz diye biliyodum, trenden inip istasyondan çıkınca beni ikinci bi' sürpriz bekliyodu. Sessiz bi' otopark, bi' tane otobüs durağı, ve gidiceğim yerin yarım saat (Yürüyerek 1.5 saat)  olduğunu gösteren telefonum :) Tam o sırada durağa otobüs yanaştı, ben binip binmemek konusunda çalkantılar yaşarken birinin 'Hola'sıyla karşılaşıp adımı duyunca rahatladım :) Meğerse karşılamaya geliceklermiş. Bu yolculuk süreci ve varışı kendimi epey kötü hissettirdi. Dil bilmiyosunuz. Ve bendeki özgüvene bakınız ki ayrıntıları kimseye sormadan sürprizlerle dolu yolculuğa çıkıyorum :)  Yarım saat kadar süren bi' yolculuk sonrası hotele vardık ve toplantıya girdik. 25 gönüllü arasından böyle bi' hataya düşen yalnızca bendim ama kötü hissetmedim :)  Buraya geldiğimden beri şans benimle, bi' şekilde yolumu bulucağımı biliyodum ama bu yaptığım şeyin doğru olduğunu göstermez tabii. Hotelde ve eğitimde de sizin için her şey düşünülmüş. Oyunlar, yemek, dil dersleri, kahve saatleri, seminerler; her şey vaktinde ve sizi sıkmadan gerçekleşiyo. Normalde girişken bi insanımdır ama dil problemi yüzünden biraz çekingen geçirdiğim bi 5 gün oldu benim için ve evimi özledim. Yine de Plasencia ve Monfragüe'nin hakkını yiyemem. Doğa gezilerimiz tek kelimeyle harika huzurluydu. Bi'kaç fotoğraf paylaşıcam ve fazla söze gerek olmadığını fotoğraflar anlatıcak size :)
   Gerek eğitimde tanıdığım bambaşka ülkelerden insanlar, gerek Madrid genelinde tanıştığım insanlar; hepsinin bi' Türkiye merakı var. Kimisinin dilinde yemeklerimiz, kimisinin dilinde İstanbul, İzmir, kimisinin dilinde Kapadokya. Makedonyalı birisi annesinin tam bi' Türkiye aşığı olduğu ve sürekli internetten bizim yemeklerimizi ve kültürümüzü incelediğini anlattı. Bi' İtalyan "Türkiye'dekilerin başı örtülü değil mi?" diye sordu ki bu beni üzen bi' soru oldu. Birisi Kapadokya'ya geldiğinden ve çok sevdiğinden, b'i zaman Türkçe öğrenmek istediğinden bahsetti. Bi' Fransız da proje gereği Afyon'a gidiceğinden bahsetti. "Aa" dedim. "Annemin, babamın memleketi."

   Ben çok güzel ve büyük bi' aileye sahibim Türkiye'de. Ailem, sevgilim, dostlarım, tiyatro hocalarım, tiyatro arkadaşlarım. Beni EVS sürecim başladığından beri bi' an olsun yalnız bırakmadılar. Gelirken de, geldiğimde de. Sürekli arayıp soruyolar. "Böyle zamanlarda gerçek dostlarınızı anlıyosunuz" diye bi' yazı okumuştum bi' EVS gönüllüsünden. Benim kimseden şüphem yoktu, ama seviniyosunuz tabii. Millerce uzaktasınız ve "Gözden uzak olan gönülden ırak olur" düşüncesi düşüyo içinize.

   Ailemden, sevgilimden, dostlarımdan bahsediyim istiyorum.
Beni tanıyan çoğu insan bilir, babamla yaklaşık 1.5 yıl kadar bi' dargınlık sürecindeydik. EVS'e gidiceğime karar verdiğimde ilk ailemi, sonra erkek arkadaşımı düşündüm. (Yalan söylemiycem ilk Zafer'in ne tepki vericeğini düşündüm :) ) Konuyu eve gelip anneme ilk açtığımda  tabii ki babamın tepkisinin ne olucağından ve tek başıma, hiç bi' Türk yanımda olmadan napıcağımdan çekindi. Ama mantıklı şekilde konuşunca, ertesi gün benim en destekçim annemin olucağını anlamıştım herkese karşı. Babamla konuşup bu süreçten bahsetmeyi ben istiyodum ama konuşma hazırlığı sürecimde bi' şekilde öğrendi ve herhangi bi' tepki vermedi, bu iyiye işaretti tabii; sağolsun hiç de ters tepki vermedi. Ablamlar ilk olarak yalnız napıcağım endişesine düşüp sonrasında benim için nası güzel bi' fırsat olduğunu düşününce yanımda oldular. Ve eniştelerim her zamanki abiliklerini yapıp beni yüreklendirdiler. İlk defa ailemden uzak kalıcaktım. Üniversite sürecinde ve tüm hayatımda hep yanlarındaydım. Ve yaşadığımız kederli, mutlu bütün süreçlerde her şeyde ilk ben olurdum yanlarında. Bunun bi' yıl kadar bi' arası olucağını bilmek hepimizde benzer boşluğu yarattı biliyorum. Ama o kadar güzel  yürekli bi' aileye sahibim ki beni vazgeçirmeye sevkedicek en ufak bi' konuşma geçmedi kimseyle aramızda. Yalnızca babamla barışmam gerekiyodu. Ben konuşmayı isterken, "Annemin zamana bırak" tavsiyesi üzerine, barışma olayını havaalanına kadar erteledim. Çünkü bilirim İfom tanır eşini, vardır bi' bildiği. (Annemin adı Aysel ama ben O'na sık sık böyle seslenirdim.) Barıştık da babamla havaalanında.. 
Ve benim minik pamuklarım. Baranım, Ekinim, Denizim. En çok onları özlemek düşüncesi yakıyodu içimi. Sanırım hala da öyle. Fotoğraflarını görmek ya da telefonda "Seni çok özledim"lerini duymak burkuyo içimi.

   Sevgilime gelelim..
   Benim için çok güzel bi' fırsattı EVS. Çok da güzel bi' ilişkinin içindeydim ve nası tepki vericeğini kestirememiştim. Hiç kolay değildi ilişkinin 5.ayında kalkıp "Ben 1 yıllığına İspanya'ya gitmek istiyorum" demek. Ama benim için en  iyisini istiyceğini bildiğim için dedim; zira öyle de oldu.  Tek endişesi Ulusal Ajans'ın verdiği bütçeyle (285 €) geçinip geçinemiyceğimdi. Geçiniyorum çok şükür :)
   Elbette arada miller varken kolay değil. Hele bizim için. Biz her gün birlikteydik çünkü aynı işyerinde çalışıyoduk ya da her gün fırsat yaratıyoduk birbirimizi görmek için.Biraz da ufak çılgınlıklarımız vardı akşam vakitleri evden ufak kaçışlar gibi :) Ama arada güven varken bi' de Zafer gibi bi' sevgiliniz varken, sadece özlem probleminiz oluyo :) Hakkını ödeyemem, gerek evrak tamamlama koşturmalarımda, gerek maneviyeten hep yanımda oldu. Burda olmamla dair kötü hissettirmiyo bana. Her vakit, olaylara  benden daha reel yaklaşımı olduğundan kolaylaşıyo her şey.  Etrafımdan duyduğum, ilişkimizin olabilir olmayabilirliğine dair hiç bi'şeyi kulak ardı etmemiştim, ama "Biz"den de şüphemiz yoktu hiç. Kesin konuşmak için erken belki ama, hissediyosunuz..

   Vize sürecimde benimle birlikte gerçek anlamda koşturan Pınar ablam (Erkek arkadaşımın ablası) ve bu süreci benim için İstanbul'da daha çekilebilir  kılan, hatta keyfe dönüştüren erkek arkadaşımın ailesine minnettarım. Nihan ablayla Mahir abiye de..

Aysu'yla Gülin bebişlere.. :) Zira onları da kocaman hissediyorum buralardan..
  

   Ve canım dostlarım.. Beyza, Döne, Simge kardeş ötelerim...Leyla annişim, Subaşı familyam. Tuğçe ablam, Hülya teyzem.  Fatma hanımım..Buse, Bahar, Ezgi,Sıla, Merve, Oğuz, Görkem ve nicelerim. Belli olduğunda, aksaklıklar çıktığında ve kesinleştiğinde hep yanımda oldular. Görüştük sürekli, hüzünlüydük, en sonuncularda baya baya ağlıyoduk ama hep sıcacık tuttular içimi. Hala da öyle.. Hep etrafımda bi' çok insan olduğu için şükrederdim, burda daha da şükrediyorum. Şaşırıyosunuz ya "Nası bu kadar çabuk alıştın ya da nası hiç sorun yaşamıyosun?" diye. Yanımda getirdiğim kocaman yürekli insanlarla başarıyorum bunu..

  Vee EVS sürecimin baş karakteri Onur hocam. O'nun haber vermesiyle gerçekleşti tüm bu olanlar. Süreç boyunca her şeyimle ilgilendi, benimle birlikte sevindi, sinirlendi. Yadsınamaz bi' hakkı var ve olucak üzerimde. Aynı zamanda burdan Gregorio'yla arkadaşlar :)

  Güliz ablam vardır, iş yerinden bi' abimin eşi. Sağolsun gidicem diye koca bi' torba hazırladı hem benim için hem de burdakilere hediyelik yapıyım diye, bahsetmeden edemiycem. Canım benim..

İş yeri demişken.. Hem çalışma arkadaşlarımın hem patronlarımın (Bab-ı Sohbet ailem derim kısaca) hakkını yiyemem maddi manevi o kadar destek oldular ki, minnettarım..

   Tiyatro arkadaşlarım, tiyatro hocalarım.. Vedalaşıp vedalaşamadığım ama konuşabildiğim herkes. Onları da unutmuyorum elbet.
   Yolculuk öncesi son gecemde biraz hüzün, biraz stresle onlarca kez bavulumu açtım topladım. Gecenin bi' yarısı gelip sabaha dek bana yardım eden Nuri'yle Meltem'e de ayrıca minnettarım :)
  Vee Arzu ablam. Buraya gelirken bi' çok hediye aldım. Beyza'nın aldığı kazağı yolculuğumda giydim, Güliz ablanın verdiklerinden olan çorap favorim, Hikmet teyzemizin ördüğü patikler en sık kullandıklarımdan, Simge'nin kazağı, Döne'nin ceketi hepsini sık sık kullanıyorum.Arzu ablamın verdiği, zamanında annesinin O'na yazarlık sınavını kazandığında aldığı tiyatro amblemi. "Artık zamanı geldi" diye düşünüp bana vermeye karar vermiş. Öyle anlamlı oldu ki benim için, odamın başkahramanları :) Metal diye havaalanı geçişinde sorun oluyodu nerdeyse de ne olduğunu görünce bi'şey söylemediler sağolsunlar :)

   Fotoğraf çekiyorum her gün, anlamlı, saçma. Her günümü değerli kılsın istiyorum anılarım. Bi'çok fotoğraf ekliycem bu bloğa ve bundan sonrakilere, isteyen tanışlarım çok çünkü.. :)

   Kocaman yürekli insanlarla, kocaman bi' yolculuğa çıktım. Kimi zaman bi' serçe ürkekliğindeyim, kimi zaman bi' kartal yürekliliğinde. Ama hep, "Bulutların üstündeyim".

  Yolunuz düşer de ihtiyacınız olursa ya da yolunuzun düşesi varsa buyur ediyorum cümlenizi :)

  Çok uzun oldu, umarım okuyan sıkılmaz, sıkılan okumaz. Bazı yazım takıntılarım vardır. "Bir" yazmayı sevmem ve "Nasıl?" yerine "Nası?" daha samimi gelir. Bi' de "geleceğim, gideceğim" gibi yazımlar kullanmadım, konuşma dilinde yazmak tercihimdir böyle, affola!